BİLDİRİLER

BİLDİRİ DETAY

Ömür AYDIN
SOSYAL VE SİYASAL ÇATIŞMALARA BİR ÇÖZÜM ARACI OLARAK ANAYASA: TUNUS ÖRNEĞİ
 
Kurucu iktidarlar tarafından üretilen anayasalar temelde iki görünüme sahiptirler. Anayasa’nın ilk görünümü hukuki kimliği, ikinci görünümü ise politik boyutudur. Anayasalar, devlet iktidarını kurar, tanımlar ve devlet organlarının görev ve yetki alanını belirler. Ancak Anayasa işlev olarak bundan ibaret de değildir. Anayasalar devlet iktidarı karşısında kişilerin sahip olduğu hak ve hürriyetleri de tanır ve güvence altına alırlar. Bu yönüyle Anayasa hukukla kayıtlanmış bir devletin çerçevesini çizer. Günümüzde anayasalar bu klasik işlevlerine ilaveten sosyal ve siyasal uyuşmazlıkları hukukla çözme aracı olarak da öne çıkmaktadır. Barışsız ya da güvensiz bir mekânda uzlaşma yoluyla yapılabilen bir anayasa, sosyal ve siyasal uyuşmazlıkları çözen bir “toplum sözleşmesi” meydana getirebilir. Bilindiği gibi 2011’te Tunus’ta başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan sokak hareketlerinin ardından bu coğrafyada önemli gelişmeler yaşanmıştır. Tunus, yalnızca Arap Baharı adı verilen sürecin başladığı yer değil aynı zamanda, 26 Ocak 2014 tarihinde kabul edilen yeni anayasasıyla bu süreci bir sosyal sözleşmeye bağlayabilmesiyle de ön plana çıkmıştır. Ayaklanmaların yaşandığı birçok ülkede süreç, sağlıklı bir şekilde ilerletilememiş, hürriyet, adalet talepleri toplumsal bir uzlaşıya dayalı anayasal güvencelere kavuşturulamamıştır. Bu perspektiften bakıldığında Tunus, yapmayı başardığı yeni anayasa ile diğer ülkelerden ayrılabilmiştir. Yeni bir Anayasa’nın hazırlanma süreci ve sonrasında Anayasa metnine yazılan hükümler dikkate alındığında Tunus deneyimi dikkate değerdir. Tunus’ta sosyal ve siyasal çatışmaları çözme aracı olarak anayasa yapımının önemli bir örneği sergilenmiştir. Çalışma bu olguyu Tunus bağlamında ele alarak anayasaların toplumsal uzlaşı yaratma işlevini değerlendirmeyi amaçlamıştır. Çalışma, Arap Baharı olarak adlandırılan süreçte Tunus’ta Anayasa yapım serüvenini ve bunun ürünü olan Anayasal düzenin ortaya koyduğu yapıyı incelemektedir. 18. yy sonrası dünyada anayasacılık hareketleri incelendiğinde genel olarak anayasaların bir hukuk boşluğunda ve çoğu zaman da uzlaşma kültüründen yoksun olarak yapıldığı görülür. Anayasalar ilk ortaya çıktığında yalnızca devlet iktidarının tanımlanması ve iktidarın hukukla kayıtlanması amacını gütmekteydi. Günümüzde Anayasalar bu işlevlerinin yanı sıra toplumsal ve siyasal uyuşmazlıkları çözüm aracı olarak da görülmektedirler. Bu çerçevede Tunus deneyimi toplumsal farklılıkların anayasal düzene yansıtılması ve hukuk aracılığıyla uzlaşma sağlama işlevinin önemli bir örneğini bize sunmaktadır. Tunus, 1956’da bağımsızlığını kazanmasının ardından Habib Bourguiba yönetiminde sekülerleşme ve ulus-devletleşme sürecine girmiş, siyasal İslam programı savunan partilerin kurulması uzun yıllar engellenmiştir. Kimi yönleriyle modernleşme ve sekülerleşme süreci tepeden inme programlarla sağlanmıştır. Buna ilaveten yaşanan ekonomik kriz, 2011 ayaklanma sürecini başlatmıştır. Ben Ali’nin devrilmesinden sonra yaşanan geçiş döneminde eski rejimin temel kurumları çalışmaya devam etmişlerdir. Ardından serbest seçimlerin düzenlendiği ve seçilmiş bir Kurucu Meclis eliyle yeni bir anayasanın yazılacağı bir döneme geçilmiştir. Yasemin Devrimi’nin ardından yeni bir anayasa yazılmasına karar verildiğinde, Tunus’un siyasal hayatına yön veren partiler bu sürecin içinde olmuşlardır. Liberal, seküler kesim ile Arap ve İslami köklere referans yapan muhafazakâr partiler bu sürece dâhil olmuşlardır. Hazırlanan yeni Anayasa’da “Ülkenin ve Tunusluların İslam ve Arap dünyasıyla bağları” Başlangıç metninde vurgulanmıştır. Ancak bununla beraber Anayasa’nın 2. Maddesinde “Tunus, vatandaşlığa, halkın iradesine ve hukukun üstünlüğüne dayanan sivil bir devlettir.” hükmüne yer verilmiş ve 6. maddede “Devlet dini korur, inanç ve vicdan ile ibadet özgürlüğünü güvence altına alır ve camilerin ve ibadet yerlerinin partizanca araçsallaştırılmasından uzak şekilde tarafsızlıklarını sağlar” hükümleri yer almıştır. Bu hükümler toplumsal kesimlerin farklı nitelikteki hassasiyetleri arasında bir denge arayışını ön plana çıkmaktadır. Yeni bir Anayasa’nın hazırlanma süreci ve sonrasında Anayasa metnine yazılan hükümler dikkate alındığında Tunus deneyimi dikkate değerdir. Tunus’ta sosyal ve siyasal çatışmaları çözme aracı olarak anayasa yapımının önemli bir örneği sergilenmiştir. Tunus Anayasa yapım sürecinde toplumun değişik katmanlarının sürece katılımını sağlayabilmiştir. Bu amaçla halk tarafından seçilen bir kurucu meclis meydana getirilmiş, siyasal partiler, dernekler ve hatta sosyal medya aracılığıyla halk, Anayasa yapım sürecine etkide bulunmaya çalışmışlardır. Böylelikle Anayasa farklı sosyal ve siyasal sınıfların uzlaşısına dayanan bir metin olarak ortaya çıkmıştır. Tunus deneyimi bize Anayasa’nın içeriği kadar Anayasa yapım tekniklerinin de sürecin başarısı açısından ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Ahmet Cevdet Paşa’nın deyimiyle “Usûl esasa mukaddemdir” Yani usul esastan önce gelir. Bu nedenle Anayasa gibi toplumsal uzlaşı niteliğindeki bir belgenin içeriği kadar yapılış usulü Anayasa’nın meşruiyeti açısından önem taşımaktadır.

Anahtar Kelimeler: Anayasa Yapım Teknikleri, Tunus, Arap Baharı, Toplumsal Uzlaşı



 


Keywords: