BİLDİRİLER

BİLDİRİ DETAY

Elif Bilge ERTAŞ, Zekeriyya ULUDAĞ
KİŞİLİK GELİŞİMİ VE İRADE
 
Birey gerek anne karnında gerekse dünyaya geldiği andan itibaren gelişen ve değişim gösteren canlı bir varlıktır. Birey yaşamının 0-6 yılı, büyümenin, gelişmenin en aktif, etkin, enteraktif, aynı zamanda sosyal iletişimini en yoğun yaşadığı zamanları kapsamaktadır (Bayhan ve Artan, 2004). İnsan toplum içinde doğan ve büyüyen biyopsikososyal bir varlıktır. Gelişim süreci boyunca fiziksel, zihinsel ve ahlaki gibi birçok alanda ilerleme göstermektedir. Biyolojik ve sosyal gelişim süresinde hatta psikolojik gelişim evrelerinde ahlaki yapı gelişimi bu süreçlerle birlikte değişime uğramaktadır (Şengün, 2007). Ahlaki yargıların gelişimini inceleyen çalışmalar; ahlaki gelişim sürecinin kişiye özel olduğu bulunmuştur. Her birey aynı aşamaladan farklı zamanlarda geçebilmektedir. Ahlaki gelişim sağlıklı kişilik gelişiminin önemli bir boyutunda yer almaktadır. Bireylerin ahlaki yargılarının oluşmasında kişisel mizaç özellikleri ve kişilik yapıları ön plana çıkmaktadır (Kabadayı & Aladağ, 2010). Bazı kuramcılara göre kişiliğin gelişimi çocukluğun ilk beş yılı olarak görülmektedir. Ahlaki gelişimin başlaması da bu yıllara denk gelmektedir. Ahlaki gelişim başlangıcında; çocuk çevresindeki bakım verenlerle ilk ilişkilerini temel alır. Üç yaş civarlarında dilin gelişimiyle birlikte çocuk konuşmaya başlar ve konuşmanın başlamasıyla birlikte ahlaki gelişim süreci hızlanır. Çocuk doğal gelişimsel süreci içerisinde kendisine verilen rolleri kabullenir. Ana babanın ahlaki yargılama biçimini de kabullenir, içselleştirir. Anne babanın kurallarının içselleştirilmesinde; anne babadan veya çevredeki diğer insanlardan onaylanma veya cezalandırılma durumunun olması önemli ve etkilidir. Okul öncesi döneme denk gelen bu süreç ahlak ve irade gelişimi açısında önemli bir konumdadır, bu yıllarda çocuğun bakım veren ile ilişkisi önemlidir (Akt: Çapan, 2005; Aydın, 2003). Ailede anne baba ile çocuk arasındaki iletişim biçimi ve anne babanın disiplin anlayışı çocuğun eğitiminde önemli yer tuttuğu gibi ahlaki gelişiminde ve ahlaki eğilimlerini kapsayan irade gelişiminde de önemli rol oynamaktadır (Aydın 2006). Yapılan araştırmalarda özgür irade olgusu ço¬ğunlukla görmezden gelinse de çoğu kişi genel olarak özgür iradenin varlığına inanmaktadır (Baer ve ark., 2008; Baumeister, 2008). Her ne kadar bazı araştırmacılar insanların gerçekte kontrol sahibi olmadıkları konularda kendilerini kontrol sahibi gibi görebildiklerini ve bu sebeple özgür irade algısının bir yanılsama olabileceğini öne sürmüşlerse de (örn., Wegner, 2002; Wilson, 2002) bu inancın, gerçekçi olup olmamasından bağımsız olarak, insan hayatına dair so¬mut bazı etkilerinin olduğu saptanmıştır (Baumeister, 2008). Payot(1893), kişilerin irade gelişiminde eğitim sisteminin büyük etkisi olduğu görüşünü savunmuştur. İradesiz, robot gibi yaşayan insanlar oluşturmaya yönelik yetiştirilen bireyler düşünmekten uzak, bilinçsiz, kendi fikirlerini oluşturamayan bireylerdir. Brean Barber ve arkadaşları anne tutumlarını iki gruba ayırmaktadır. Bu ayrım davranışsal kontrol sağlayan ebeveynler ve psikolojik kontrol sağlayan ebeveynler şeklindedir (Aktaran: Shaffer 2009). Davranışsal kontrol sağlayan ebeveynlerin daha çok davranışlar üzerinde durdukları ve suça eğilimli davranışı dışarıdan iyi davranışa doğru yöneltmeye çalıştıkları tespit ederken, psikolojik kontrol sağlayan ebeveynlerin sıklıkla uygunsuz şekilde davrandığın ve beni dikkate almadığın için utandırıcısın’ mesajını ilettikleri görülmektedir. Bu tür mesajlar çocuğun öz düzenleme mekanizmasını etkilemektedir. Öz düzenleme, bazı içsel istek ya da amaçlar tarafından motive edilen bir süreç olarak tanımlanmaktadır (Carver ve Scheier 2008). Freud psikanalitik yaklaşımı ile birlikte ahlaki gelişim alanında ilk bilimsel kuramı ortaya atmıştır. Freud kişilik gelişiminde ilk altı yılın temel olduğunu, kişiliğin bu yıllar içerisinde şekillendiğini vurgulamıştır, dolayısıyla bu yıllar içerisinde çocuk ile bakım veren kişiler arasındaki ilişki önemli bir konumdadır (İz, 2009). Freud’a göre; psikanalitik yaklaşımın yapısal modelinde açıklanan id, ego ve süperego kavramları arasındaki denge ilişkisi ahlaki gelişim için önemlidir (Çiftçi, 2008). Freud’a göre bu üç kavramdan baskın olan bireyin ahlaki davranışlarının ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Freud’ a göre çocuk ahlakı kendisine rol model olarak belirlediği kişilerden öğrenir. Erkek çocuk babayı kız çocuk anneyi rol model alır. Bu bakış açısına göre ahlakın temeli cinsiyetlerin özdeşleşmesinden ibarettir. Çocuk önce kiminle özdeşleşeceğini bulur, sonrasında bu kişiyi kendisine rol model alır. Modelin ahlaki anlayışına göre doğruyu, yanlışı, iyi ve kötüyü ayırır. İlerleyen süreçlerde çocuk onaylanmayan davranış için kendi kendisini cezalandırmayı öğrenir. Bu durum vicdanın geliştiğinin bir göstergesidir. Freud’a göre id-ego-süperego’dan oluşan kişilik denetiminin ego’da olması gerekir. Bu denetim “uzlaşma” ve “denge” ile sağlanmalıdır. Kişiliğin denetiminde eğer diğer iki sistem baskınsa birey bilişsel, duyuşsal ve davranışsal eylemlerinde problem yaşayacak demektir. Ailenin veya toplumun koyduğu ahlak kuralları ile çatışan çocuklar ileride psikopatoloji açısından risk grubunda olan bireylerdir. Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), insanların tekrarlayıcı, istenmeyen düşünceleri, fikirleri veya sansasyonları (takıntıları) yineleyici bir şekilde yapmaya (zorlayıcı davranışlar) yönlendirdikleri bir kaygı bozukluğudur (Yılmaz, 2018). Obsesif Kompulsif bozukluğun temellerine bakıldığında; özellikle erken çocukluk döneminde yaşantılanan ve süregelen çatışmaların, dürtü-süperego savaşlarının ve ikircikli duyguların yerinin oldukça önemli olduğu görülmektedir (Topçuoğlu, 2003). İd ’in diğer iki yapıyı kontrol altına aldığı durumlarda tepkiseli, yıkıcı, yalnızca kendine karşı hoşgörülü, yaptıklarından vicdani sorumluluk duymayan, tamamen hazza ulaşma ve acıdan kaçınma yönünde davranışlar sergileyen birey ortaya çıkacaktır. Bu açıdan narsist bireylerin temel özelliklerine bakıldığında, bireylerde zihinsel eylemlerin etkisine çok fazla değer vermek, dış dünyayla başa çıkabilmek için kendilerince geliştirdikleri büyüklenmeci tavırlar sergilemek, kullandıkları kelimelerin çok etkili olduğunu düşünmek ve buna inanmak gibi durumlar ön plana çıkmaktadır (Freud, 2007, s.25). Bandura (1999)’ ya göre, ahlak dışı davranışlar sergileyen bireyler olumsuz bir duygu ve düşünce haline kapılmamak için davranışlarını kendilerince haklı gerekçelerle temellendirme çabası içindedir. Ahlaki kayıtsızlık bireylerin, saldırgan tutumları sonucunda ortaya çıkabilecek utanç ve suçluluk gibi rahatsız edici duygulardan ve düşüncelerden kurtulmasını sağlayan bir öz düzenlemedir. Bireyi rahatsız eden duygu ve düşüncelerden kurtulmak, toplum tarafından kabul edilen ahlaki kuralları reddetmek anlamına gelmektedir. Bu reddetme, ahlaki davranışlar ve ahlaki kuralların savunucuları ile reddedici tutum sergileyen bireyler arasında, sosyal ve psikolojik olarak çatışmalara sebep olabilmektedir. Ortaya çıkan çatışmalar, kimi zaman sözel, kimi zaman davranışsal saldırganlık olarak kendini gösterebilmekte ve kişiler arasındaki iletişimi olumsuz yönde etkilemektedir (Bandura, 1999). Ortaokul öğrencilerinde saldırganlık ve narsisizm düzeylerinin bazı değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını ve bununla beraber narsisizm ve saldırganlık düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmada Tosun (2016); saldırganlık ve narsisizm düzeylerinin ele alındığı değişkenleri; cinsiyet, okul türü, anne ve baba eğitimi, kardeş sayısı ve gelir düzeyi olarak belirlemiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre ortaokul öğrencilerinde 18 saldırganlık düzeyinin cinsiyet, okul türü, anne-baba eğitim durumu ve gelir düzeylerine göre anlamlı olarak farklılaştığı, narsisizm düzeylerinde ise yalnızca baba eğitim düzeyine göre anlamlı olarak farklılaştığı ortaya çıkmıştır. Ek olarak ortaokul öğrencilerinin saldırganlık ve narsisizm düzeyleri arasında pozitif yönde, anlamlı ilişki olduğu görülmüştür. Ayrıca değişkenlerin cinsiyet ve okul türüne göre farklılaşmadığı görülmüştür. Danacı (2017)’nın kişilik bozukluklarının ve bu bağlamda narsist davranışların temellerinin çocukluk dönemine dayanabileceği varsayımı ile yaptığı çalışmada ise; çocuk narsisizmi ile çocukluk dönemi mutluluk/huzur anıları arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır. Bulgular sonucunda, öğrencilerin çocukluk narsizmi ile çocukluk dönemi mutluluk/huzur anıları arasında bir anlamlı ilişki bulunduğu görülmüştür. Araştırmaya göre öğrenciler ne derece mutlu ve huzurlu bir çocukluk dönemi geçirmişse çocukluk narsisizmi algılarının o denli düşük olacağını söylemek mümkündür. (Bu çalışma ilk sırada yer alan yazar Elif Bilge ERTAŞ'ın doktora tezinden üretilerek hazırlanmıştır).

Anahtar Kelimeler: Kişilik, Gelişim, İrade, İnsan



 


Keywords: