Avrupa Birliği (AB), Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin bir parçası olarak Libya’da Şubat 2011’de başlayan isyanlar karşısında son derece aktif bir politika izlemiştir. Ancak diğer dış politika ve güvenlik konularında olduğu gibi Libya sorununda da AB içerisinde görüş ayrılıkları ortaya çıkmış, İngiltere ve Fransa Libya’ya yönelik askeri müdahale yanlısı tavır izlerken, Almanya bu konuda karşıt bir tutum benimsemiştir. İngiltere, Fransa ve ABD’nin öncülüğünde, Libya’ya yönelik bir operasyon başlatılmış ve sonrasında harekat NATO’ya devredilmiştir. Operasyonlar sonucunda, Libya’yı 1969 yılından bu yana otoriter bir sistemle yöneten Kaddafi rejimine son verilmiştir. AB, Libya’da etkin bir rol oynama ve ülkenin geleceğini şekillendirme yönündeki isteğini Kaddafi rejimi henüz devrilmeden önce ülkede bir delegasyon açarak ortaya koymuştur. Bu durumda şüphesiz ki, AB üyesi ülkelerin Libya ile coğrafi yakınlıklarından ötürü tehdit algılamaları büyük bir rol oynamıştır. Avrupa Komisyonu, isyanların başlamasının akabinde, Libya’ya yönelik 30 milyon Euro insani yardım sağlamıştır. Buna ek olarak, kamu yönetimi, ekonomik kalkınma, göç, eğitim ve sivil toplumun desteklenmesi gibi konularda çeşitli yardımlar sunulmuştur. AB, her ne kadar Libya’da güvenlik dışı konuları da gündemine almış olsa da, ülkede istikrarın henüz sağlanamamış olması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan göç sorunundan ötürü, Libya ile olan ilişkilerinde güvenlik konusuna odaklanmaktadır. Libya’da güvenliğin tesis edilememiş olması ve birbiriyle çatışma halindeki iki başlı yönetim sorunu, AB’yi sınırlarında “başarısız devlet” gerçeği ile karşı karşıya bırakmıştır. Buna bağlı olarak, hem Libya içerisinden hem de Libya’ya, Afrika’daki diğer ülkelerden gelen mülteciler, yönetim boşluğundan istifade ederek, yasadışı yollarla AB ülkelerine göç etmeye çalışmaktadır. AB, bu durum karşısında çeşitli önlemler almıştır. 2013 yılı sonunda oluşturulan Libya Avrupa Birliği Sınır Yardımı Misyonu (EUBAM) sınır güvenliğinin sağlanması ve yasadışı kaçakçılığın önlenmesi konusundaki faaliyetlerine devam etmektedir. Buna ek olarak, 2 Şubat 2017 tarihinde İtalya ve Libya arasında yasadışı göçmen akınını durdurmak amacıyla imzalanan anlaşma büyük tartışmalara neden olmaktadır. Anlaşma çerçevesinde, Libya makamlarının, göçmenlerin yolunu kesip, yeniden gözaltına almasına yardımcı olma politikası başta Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Af Örgütü olmak üzere pek çok kuruluş tarafından eleştirilmekte ve insan haklarına aykırı olduğu ifade edilmektedir. Uluslararası Göç Örgütü (IOM), Libya’dan İtalya’ya yasadışı geçişler esnasında binlerce kişinin boğularak hayatını kaybettiğine dikkat çekerek, bu hattı en tehlikeli göç yolu olarak tanımlamaktadır. Buna ek olarak, Sahraaltı Afrikası’ndan, Avrupa’ya geçmek amacıyla Libya’ya gelen göçmenlerin, insan kaçakçılarının elinde köle pazarlarına düştükleri IOM tarafından ifade edilmektedir. Bu çalışma, AB’nin Libya’daki mülteci krizine yönelik olarak izlediği politikanın güvenlik ve insan hakları perspektifinden incelenmesini amaçlamaktadır. Bu çerçevede, kendisini insan haklarına saygılı “normatif” bir güç olarak tanımlayan AB’nin bu imajının mülteci sorunu üzerinden nasıl yıprandığını ortaya koymaktadır.
Anahtar Kelimeler: Libya, Avrupa Birliği, göçmen, insan hakları, güvenlik
|